Özdebir, ASO olarak inşaat yerine imalat sanayinin desteklenmesi görüşünde olduğunu belirtti. Maliyeti yüksek ölçüde Dövize bağlı olan inşaatın katma değer yaratmadığını ifade eden Özdebir, ''Sanıldığının tam tersine, inşaat sektöründe binaları inşa ederken yaratılan katma değerden de ithal girdi oranlarının artmasıyla ekonomiye çok fazla bir şey kalmıyor. Her geçen gün bu marj azalıyor. Burada para kimde varsa insanlar onların ihtiyaçlarına göre bina yaptılar, o lüks binaların satılacağı kişiler de sıkıntıya girmeye başladı. Bunların sayısı arzı karşılayamaz durumda.'' ifadelerini kullandı. Özdebir, ABD Başkanı Trump'ın züccaciye dükkanına girmiş fil gibi dünyayı karıştırdığını ifade ederek, doların rezerve para özelliğini kaybetmesi halinde ABD ekonomisinin riske gireceğini açıkladı.
''Enflasyon konusundaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusuna ise yanıtı;
Tüketici enflasyonu yüzde 15 seviyesine geldi ama bagajımızda tüketici fiyatlarını daha yukarı taşıyabileceğimiz üretici enflasyonu var. Arada ciddi makas var ve bu öbür tarafa aktarılacak. Şu anda yaşanan talep değil, maliyet yönlü bir enflasyon. Türkiye ABD ve AB gibi tek paralı bir ekonomi değil, herkesin cebinde döviz var. Uzun süre yurt dışından fazla döviz geldi, TL değerlendi, ithal mal ucuzlayınca bunlara yönelik talep arttı ve Türkiye’de bazı işler yapılamaz hale geldi. Türkiye ekonomisi öyle bir hale geldi ki işletmelerimizden çoğu Türk Ticaret Kanunu’na göre batık durumda. Varlıklarından daha çok borçları var. Hayatta kalabilmeleri için iş yapabilmeleri, bunun için de piyasanın hareketlenmesi lazım. Belki bu tedbirler 3-4 sene önce alınsaydı, faturası bu kadar ağır olmayabilirdi. Maliye politikaları ve KGF devreye sokuldu, 200 milyar liralık bir garanti karşılığında bankalarımız Merkez Bankası da biraz karşılıkları düşürerek, hem TL hem döviz anlamında daha fazla kredi vermelerini sağladı. Maliye Bakanlığı alacakların bir kısmından vazgeçti. ÖTV, KDV’yi bazı ürünlerde indirdi.